Atak
- idil olgaç
- 14 Eyl
- 2 dakikada okunur
Yine ölme planları yaparken buldum kendimi…
Kafamda “Fuck all the perfect people” çalıyor ve kahve öğütürken ağlamaya başlıyorum. Bunun geleceğini bilmeme rağmen bu şekilde olmasını anlayamıyorum.
Oysaki kendimi birilerine yamarken yakaladığım andaki gurursuzluğumla yüzleşmektense ölmeyi tercih ederdim.
Atak geliyor… Oturduğum yerde sallanmaya başlıyorum. Ağlarken kendimi çok güçsüz hissediyorum. Bütün hayatım film şeridi gibi geçiyor ama sadece kötü anılar. Yaşadığım her hayal kırıklığının kokusunu alıyorum. Hepsine teker teker üzülüyorum. Kimseye karşı en ufak bir sevgi beslemiyorum. En çok da kendimden nefret ediyorum. Hayatın ritmini kaçırmış amatör bir davulcu gibi hissederken yok olmak istiyorum.
Yedi ay oldu ağlamayalı.
Bacaklarım o kadar hızlı sallanıyor ki etim kemikten ayrılacak diye korkuyorum. Kalbim yanıyor. Gittikçe ateşim de çıkmaya başlıyor. Yirmilerde daha kolay geçerken kırklarda çok zorluyor.
Herkes kötü ve kimse yok yanımda.
Zorla kendimi sevdirmek için sahiplendiğim kediler köpekler dışında bir canlı yok hayatımda. Her yer kapkaranlık.
Kendi gözyaşımda boğularak ölmek istiyorum.
Yanında soyunduğum ve yaralarımı gösterdiğim her adamdan nefret ediyorum.
Hepsinin ölmesini istiyorum.
Ve bütün bu düşünceler gidiyor. Sadece durmak, ağlamak ve ölmek, hiç dikkat çekmeden herkesin arasından ayrılmak istiyorum. İnanmaya çalıştığım bütün inançlar ayaklarımın altından kayıp gidiyor. Fedakârlık gösterdiğim bütün ilişkiler iğne gibi üzerime batıyor. Kırdığım herkesten özür dilerken kalp atışımı kaybediyorum.
Ölürüm diye seviniyorum ama nafile.
Daha ne kadar bu havayı solumam lazım?
Hangi atam kime ne yaptı da bu karmanın içindeyim?
Karma var mı?
Tanrı bile beni terk etti.
Götüme bakanları ve duygumu sömürenleri, yükseltip düşürenleri, hayale götürüp bırakanları ama en çok da kendimi onlara meze ettiğim için affetmiyorum.
Nefesim kesiliyor, bacaklarım aynı şiddetle sallanıyor. Ellerim benden bağımsız hareket ediyor. Kafamı iki yana sallıyorum. Aklımdan geçen her düşünceye “hayır” diyorum.
Konu ölüm olunca daha şiddetli ağlamaya başlıyorum.
Ve sonunda yorgun düşüp yerde iki büklüm kalıyorum.
Saatler geçiyor, kendimi tek noktaya bakarken buluyorum. Yüreğimde kocaman bir boşlukla duruyorum. “Helal olsun” diyorum içimden. “Yine beni bu hale getirene helal olsun.”
Eğer ayağa kalkıp hareket edersem hiç duramıyorum. Tecrübelerimden biliyorum ki yatarsam da hiç kalkamıyorum. Onun için dik bir pozisyonda kendimi kilitliyorum.
Telefonum çalsa açamıyorum, karnım acıkmıyor. Dakikalarca nefesimi tutuyorum.
Mümkün olsa orada yıllarımı geçirebilirim ama mümkünlerin olmadığı yerden gelen kırık kalbim her zaman kalkmak zorunda.
Diğer atağa kadar bir süre ruh gibi yaşayıp sonra iyiymiş gibi yapıp en sonunda belki çorap giyerken ya da ruj sürerken yine kendini gösterecek. Bu zamana kadar da sürekli kulağıma “geliyorum” diye fısıldayacak. Ben ise onu duymamaya çalışıp sahte hayaller dünyasında her söylenene inanmaya devam edeceğim.
Ve tabii ki maskelerimle insanların gönlünü fethetmeye de…
Unutmamak lazım ki hastalığını bilmek tedavi olabildiğin anlamına gelmiyor.
Sadece hayatta tutuyor.
Sonraki atakta görüşmek üzere…



Yorumlar